- Ana Sayfa
- Hukuk Köşesi
- Sık Sorulan Sorular
Sık Sorulan Sorular
Tedavi Yetkilerine dair yasa maddesine nasıl erişebilirim?
- 1219 sayılı Yasa'nın 1. maddesi uyarınca hasta tedavi edebilme yetkisi yalnızca hekimlere aittir.
TABABET VE ŞUABATI SAN'ATLARININ TARZI İCRASINA DAİR KANUN yazısına ulaşmak için tıklayınız.
Güzellik uzmanları hangi iş ve işlemleri yapabilir?
- Güzellik uzmanlarının hangi iş ve işlemleri yapabileceği İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte sayılmıştır.
Bu Yönetmeliğin ilgili bölümüne aşağıdaki linkten ulaşabilirsiniz.
-Bu cihazlar ile yapılan işlemler invaziv işlemler ise yalnızca hekimler tarafından yapılabilmektedir.
Detaylı bilgiye ulaşmak için tıklayınız.
Hekim istihdam eden "Güzellik Merkezi" hangi işlemleri yapabilir?
-Ekteki Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında Yönetmelik ile “güzellik merkezi” statüsü ortadan kaldırıldı. Bu merkezler, güzellik salonuna ya da hekim istihdam etmek koşuluyla muayenehane ya da polikliniğe dönüştüler. Güzellik salonunda hekim istihdam edilse dahi hekimlik yetkisinde olan işlemlerin gerçekleştirilmesi yasaklanmış durumda. Güzellik merkezinden muayenehaneye ya da polikliniğe dönüşen yerlerde hekimler yetki alanlarına giren işlemleri yapabiliyorlar.
Detaylı bilgiye ulaşmak için tıklayınız.
Mezoterapi uygulamalarını kimler yapabilir?
-Mezoterapi uygulamaları Geleneksel ve Tamamlayıcı Tıp Uygulamaları Hakkında Yönetmelik'te düzenlenmiştir. Bu Yönetmeliğin 3 numaralı ekinin 10. maddesinde mezoterapi tanımına yer verilmiş ve yine bu ekte mezoterapi uygulamalarının yalnızca sertifikalı hekimler ya da dişhekimleri tarafından uygulanabileceği belirtilmiş. Yani hekim olmayan kişilerin mezoterapi uygulamasını yapması hukuken mümkün değil. Yine bu yönetmeliğin 10. maddesinde uygulamaların ruhsatlandırılan ünitelerde yapılabileceği şeklinde düzenlenmiştir.
Yönetmeliğe ulaşmak için tıklayınız.
Detaylı bilgiye ulaşmak için tıklayınız.
Lazer Epilasyon güzellik salonlarında uygulanabiliyor mu?
Güzellik Salonlarında yalnızca tıbbi amaçlar için kullanılmayan IPL cihazları ile epilasyon yapılabilir.
Muayenehanelerde dolgu ve botoks yapılabilir mi?
Değerli üyelerimiz,
Sizlerden gelen başvurulardan İl Sağlık Müdürlüğü tarafından uzun zaman önce gerçekleştirilen denetimler gerekçe gösterilerek muayenehanelerde dolgu-botoks yapılamayacağı ileri sürülerek savunma istendiği öğrenilmiştir.
Daha önce sizinle paylaştığımız üzere Türk Tabipleri Birliği tarafından açılan davada, Danıştay 15. Dairesi, muayenehanelerde yalnızca Yönetmeliğin Ek-13 sayılı listesinde sayılan 184 tıbbi işlemin yapılabileceğine ilişkin düzenlemeleri, hukuka aykırı bularak iptal etti.
İptal kararı uyarınca muayenehanelerde, listede bulunup bulunmadığına bakılmaksızın; sahip olduğumuz, donanım, personel ve fiziki koşullar gereğince, hasta yararını gözeten ve uzmanlık alanımızda yapmaya yetkili olduğumuz ayakta sağlık hizmetlerini verebilmekteyiz. Bilimsel çalışmalar uyarınca dolgu-botoks işlemleri de bu kapsamda olan işlemlerdir.
Ekte savunma istem yazılarına karşı sunulabilecek hukuk büromuzca hazırlanmış örnek savunma dilekçesi yer almaktadır. Bu dilekçe ile İl Sağlık Müdürlüklerinin yazılarına karşı itiraz edilebilir.
Saygılarımızla
Türk Dermatoloji Derneği Yönetim Kurulu
EK 1: Danıştay 15 D İptal Kararı
EK 2: Savunma Örneği
EK 3: Karar 1
EK 4: Karar 2
EK 3: Sağlık Bakanlığı ve İl Sağlık Yazısı
EK 4: Ek Maddeler
Epilasyon işlemi lazer işlemi değil mi?
Epilasyon; IPL ve farklı lazer cihazları ile yapılmaktadır. IPL tıbbi cihazdır. IPL birçok deri hastalığında da tedavi amacıyla kullanılmaktadır. Bunun dışında da birçok lazer epilasyon cihazı daha vardır ve güzellik salonlarında izinsiz olarak kullanıImaktadır. Bakanlık ilgili yönetmelikle bu tıbbi cihazın(IPL) yalnızca belirli dalga boylarında epilasyon için kullanımına izin vermiştir.
Lazer Epilasyon güzellik salonlarında uygulanabiliyor mu?
Lazerle yapılamaz. Uygulama IPL cihazının belirli dalga boyları için sınırlanmıştır. Güzellik salonlarında; IPL tıbbi cihazını diğer dalga boylarında deri hastalıkları için kullanmak veya diğer lazer epilasyon cihazlarını (Alexandrite , Diod Nd YAG lazer) lazer epilasyon için kullanmak yasaktır. Güzellik salonlarındaki kullanım IPL’in belirli dalga boyları ile sınırlıdır.
IPL cihazları güzellik salonlarında kullanabilir mi?
IPL cihazları yalnızca belirli dalga boylarında yalnızca epilasyon amacı için kullanılabilir. Bu dalga boylarının kontrolu (cihazın IPL olup olmadığı ve bu cihazların dalga boylarının ölçümü) İl sağlık müdürlüğü ekiplerince yapılmak zorundadır.
Güzellik salonları hekim ile birlikte hangi işlemleri yapabilir?
Güzellik salonlarında hekim bulunabilir ancak güzellik salonu sahibi hekim olsa bile, hekimler hiçbir tıbbi işlem yapamazlar. Bu SB yönetmeliği ile yasaklanmıştır. Hekimler burada yapılan işlemleri denetlemek amacı ile bulunabilirler.
Sağlık Mesleği Mensuplarının Suçu Bildirme Yükümlülüğünün dayanağı nedir?
Suçun işlenmesini önlemek üzere tedbir almak, önlenemediği zaman ise suç
işleyenleri kamu adına yargılamak ve cezalandırmak konusunda devletin, bir
suçun gerçekleştiğinin öğrenilmesi halinde bunu yetkili makamlara bildirmek
konusunda ise yurttaşların yükümlülüğü bulunmaktadır.
İhbar, sözlük anlamı itibariyle, bildirme, haber verme anlamına
gelmektedir. Ceza Muhakemesi Kanunu'nun 158. Ve 159. Maddelerine göre
ihbar, bir suçun işlendiğinin yetkili makamlara haber verilmesi demektir
(CMK m. 158, 159). İhbar, kişiler bakımından hem anayasal bir hak hem de
belli suçlar yönünden veya belli kişiler bakımından bir yükümlülüktür. [1]
İhbar etme yükümlülüğü olarak adlandırılan bu yükümlülük Türk Ceza
Kanununda belli suçlar bakımından toplumdaki herkese veya bazı görevlerde
bulunan kişilere getirilmiştir.
Bu kapsamda 5237 sayılı Türk Ceza Kanunu'nun 278. Maddesinde gerçekleşmekte
olan bir suçu bildirmemek tüm yurttaşlar yönünden suç olarak
düzenlenmiştir. Bunu takip eden 279. Madde kamu görevlisinin suçu
bildirmemesini ve nihayetinde 280. Madde de sağlık mesleği mensuplarının
suçu bildirmemesini suç olarak düzenlemektedir.
Suçu bildirme yükümlülüğü kapsamında adam öldürme, ateşli silahla yaralama,
müessir fiil olarak ifade edilen darp olayları, taciz, cinsel saldırı ya da
cinsel istismar vakaları hekimlik uygulaması sırasında en çok rastlanan suç
türleridir.
[1] Prof. Dr. Mahmut Koca, Çocuk İstismarında İhbar Yükümlülüğü, İnönü Üniversitesi Hukuk Fakültesi Dergisi Cilt:3 Sayı:1 Yıl 2012, s.117.
Uygulamada suçu bildirim yükümlülüğü kapsamında
en sık rastlanan cinsel suç tipi çocuklara yönelik cinsel istismar vakalarıdır. Nitekim engelli bireyler hariç
olmak üzere yetişkinlere yönelik cinsel suçlar zaten şikayete tabi olduğundan kanımızca hekimler yönünden suçu
bildirim yükümlülüğü doğmamaktadır.
Çocuğun cinsel istismarı suçu (TCK m. 103), reşit olmayanla cinsel
ilişki suçu (TCK m. 104), cinsel taciz (TCK m.105), müstehcenlik suçu (TCK m. 226), fuhuş (TCK m. 227) suçları,
Türk Ceza Kanunu'nda çocuğa karşı işlenen cinsel suçlar kategorisinde karşımıza çıkan suç tipleridir.
Bir Dermatoloji uzmanı, meslek uygulaması sırasında çocuk bedeni üzerinde elde edilen bulgulardan ya da çocuğun
hasta öyküsünden cinsel bir suçun mağduru olduğu yönünde bir kanaate varırsa, öncelikle:
- Sağlık ve Yaşam hakkının öncelikli ve mutlak haklar olduğunu göz önüne alarak tıbbi tanı ve tedavi sürecini olağan seyriyle devam ettirmelidir.
- Bunu yaparken karşılaştığı bulguların aynı zamanda suçun konusu açısından bir delil niteliği taşıdığını düşünüyor ise, özellikle zamanla kaybolabilecek nitelikte olan bulguların (morluk, yara, yanık, siğil vb.) tespiti için gerekli tedbirlerin alınmasında fayda görülmektedir. Bu kapsamda çocuğun beden muayenesi sonucunda elde edilen bulguları ortaya koyan bir rapor düzenlenebilir ya da morluk, yara, yanık, siğil vb. bulgular fotoğraflanabilir.
- Çocukta elde ettiği bulgular çocuğun cinsel bir suça maruz kaldığı izlenimi veriyor, ancak bundan emin olunamıyor ise başka bir Dermatoloji uzmanı meslektaşından da durumu değerlendirmesini isteyebilir ya da başka bir tıpta uzmanlık dalından örneğin bir çocuk psikiyatrisinden konsültasyon isteyebilir.
- Değerlendirme sonucunda çocuğun cinsel bir suça maruz kaldığı düşünülür ise, durum bilimsel gerekçeleri ile birlikte bir tutanak haline getirilerek değerlendirmeye katılan hekimlerce imzalanabilir.
- Ayrıca adli suçlara ilişkin bildirim formu doldurularak bu tutanağın bir fotokopisi de forma ek yapılabilir.
- Durumdan Hastane yönetiminin haberdar edilmesinin ardından, üç nüsha halinde düzenlenen adli suç bildirim formunun bir nüshası sağlık kuruluşunda saklanmak üzere ayrılacak, diğer iki form ise kapalı bir zarf içinde Cumhuriyet Savcılıklarına iletilmek üzere güvenlik görevlisine teslim edilecektir.
Cinsel suçlar dışında çocuklara yönelik ne tür durumlarda yetkili makamlar haberdar edilmelidir?
Çocuk Haklarına Dair Sözleşme'nin 19. Maddesinin 1. Fıkrası uyarınca
devletlerin çocuklarınbedensel veya zihinsel saldırı, şiddet veya
suiistimale, ihmal ya da ihmalkâr muameleye, ırza geçme dahil her türlü
istismar ve kötü muameleye karşı korunması için; yasal, idari, toplumsal,
eğitsel bütün önlemleri alma yükümlülükleri bulunmaktadır. Maddenin 2.
Fıkrasında bu önlem yükümlülüğünün
'...çocuklara kötü muamele olaylarının önlenmesi, belirlenmesi,
bildirilmesi, yetkili makama havale edilmesi, soruşturulması, tedavisi
ve izlenmesi için gerekli başkaca yöntemleri ve uygun olduğu takdirde
adliyenin işe el koyması olduğu kadar durumun gereklerine göre çocuğa
ve onun bakımını üstlenen kişilere, gereken desteği sağlamak amacı ile
sosyal programların düzenlenmesi için etkin usulleri de içermesi'
gerektiği düzenlenmiştir.
Bu kapsamda korumaya ihtiyacı olan çocuklara ilişkin alınması gereken
koruyucu ve destekleyici tedbirlerin neler olduğu 3.7.2005 tarihli ve 5395
sayılı Çocuk Koruma Kanunu'nda düzenlenmiştir.
Cinsel suçlar dışında, çocuğun aç veya susuz bırakılması, uykusuz
bırakılması, zor koşullarda çalışmaya mecbur edilmesi gibi ona karşı
merhamet ve şefkatle bağdaşmayacak nitelikte kötü muamelede bulunulması
(TCK m. 232), bedeninde sigara söndürülmesi veya diğer ağır yaralamalarda
bulunmak, günlerce bir odaya kapatmak gibi kötü muamele boyutunun ötesine
geçen davranışlara maruz kalması (TCK m. 86, 94, 96, 109) çocuğun fiziksel
yönden istismarını cezalandıran suç tanımlarına örnek olarak
gösterilebilir. Bu durumlarda da hekimin suçu bildirim yükümlülüğü
bulunduğunu hatırlatmakta fayda görmekteyiz.
Bunun dışında suç boyutuna ulaşmamış olmakla birlikte hekim
meslek icrası sırasında bedensel, zihinsel, ahlaki, sosyal ve duygusal
gelişimi ile kişisel güvenliği tehlikede olan ve korunması gereken bir
çocukla karşılaşır ise, durumu hastane yönetimine ileterek Çocuk Koruma
Kanunu'nun 6. Maddesinin 1. Fıkrasında düzenlenen
“Adli ve idari merciler, kolluk görevlileri, sağlık ve eğitim
kuruluşları, sivil toplum kuruluşları, korunma ihtiyacı olan çocuğu
Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumuna bildirmekle yükümlüdür”.
Hükmü uyarınca durumun ilgili mercilere bildirilmesini istemelidir.
Bu türdeki bildirim yükümlülüğüne aykırı davranış TCK 279-280. Maddeleri
kapsamında suçu bildirmeme suçunu değil, TCK 257. Madde kapsamında 'Görevi kötüye kullanma' suçunu oluşturabilecektir. Yine 1593
sayılı Umumi Hıfzıssıhha Kanunu’nun 58. Maddesinin gereği olarak toplum
sağlığını tehdit eden bazı durumların ve bulaşıcı hastalık hallerinin
yetkili makamlara bildirilmemesi de görevi kötüye kullanma suçunu
oluşturmaktadır.
Hayır. Burada temel ölçüt, bir suçun işlendiği yönünde şüphe oluşturacak bulguların var olmasıdır. Hekimin yaptığı bildirimin iftira ya da suç uydurma gibi Türk Ceza Kanunu'nda suç olarak tanımlanan hallerden sayılabilmesi için hekimin ortada makul bir suç şüphesi yokken kişiye zarar verme kastıyla bildirimde bulunması ya da olmayan bir delil yaratması gibi davranışların varlığı aranmaktadır. Bu hallerin varlığı dışında, bildirilen suçun yargı mercilerince araştırılması sonucunda suçun oluşmadığı kanaatine varılarakkovuşturmaya yer olmadığı kararı verilmesi ya da ceza davası açılması sonucu yargılanan kişinin beraat etmesi hallerinde hekimin cezai ya da hukuki sorumluluğu doğmadığı düşünülmektedir.
Dermatoloji uzmanları acil nöbeti tutmak zorunda mıdır?
Acil Sağlık Hizmetleri Yönetmeliği’nin 15. maddesinde acil sağlık
hizmetlerinin “
uzman tabip sorumluluğunda,
acil sağlık hizmetleri konusunda eğitim görmüş, tecrübelive yeter
sayıda tabibin
, hemşirenin ve diğer personelin de katılımı ile bir bütün olarak
yürütülecek şekilde organize”
edileceği belirtilmiştir. Burada sözü edilen “uzman tabip” 1219 sayılı
Tababet ve Şuabatı Sanatlarının Tarzı İcrasına Dair Kanun’a ekli 1 sayılı
çizelgede ayrı bir uzmanlık dalı olarak düzenlenen “Acil Tıp Uzmanı” olan
tabiptir.
Aynı Yönetmeliğin 29. maddesinde ise acil sağlık hizmetlerinde istihdam
edilecek personelin eğitim durumuna yönelik özel bir düzenleme
yapılması ihtiyacı duyularak bu personelin alana özgü yeterli eğitimi
aldıktan sonra
“
tedavi ve müdahale yöntemlerine ait bilgi ve becerilerinin
güncelleştirilebilmesini sağlamak amacıyla
, Bakanlığın belirleyeceği bölge merkezleri ve Bakanlıkça yetkilendirilen
eğitim kuruluşlarında belirlenecek sürelerde hizmet içi eğitime tabi
tutulması” zorunluluğu öngörülmüştür.
Bu noktada, Dermatoloji uzmanlarına acil nöbeti yazılmasının, Anayasa’da
güvence altına alınan sağlık hakkının bir unsuru niteliğinde olan ve taraf
olunan İnsan Hakları ve Biyotıp Sözleşmesi’nin 4.maddesinde de düzenlenen
sağlık hizmetlerinin, ilgili meslekî yükümlülükler ve standartlara uygun
olarak yapılması hakkının ihlali niteliğinde olduğu düşünülmektedir.
Acil nöbetiyle ilgili verilmiş yargı kararlarında da buna vurgu yapılarak,
çeşitli tıpta uzmanlık dallarına verilen acil nöbeti görevleri yargı
tarafından iptal edilmektedir. (Acil nöbetiyle ilgili yargı kararları için tıklayınız)
Bu anlamda acilde acil tıp uzmanlığı alanının sunduğu hizmeti sunmaya
zorlanan Dermatoloji uzman hekimleri, acil nöbetine dahil edildiği tarihten
itibaren 60 gün geçmiş ise idareye başvurarak bir sonraki ay acil nöbetine
dahil edilmemeleri için gereken işlemlerin yapılmasını talep
edebileceklerdir. Bu talebe olumsuz yanıt verilir ise 60 gün içerisinde
idari yargıda dava açılabilecektir. Talep 60 gün içinde yanıtlanmaz ya da
listede hekimin ismine yer verilir ise yine bunu izleyen 60 gün içerisinde
dava açma hakları bulunmaktadır.
Dermatoloji uzmanları acil branş nöbeti tutmak zorunda mıdır?
Yataklı Tedavi Kurumları İşletme Yönetmeliği’nin 42.maddesinin birinci
fıkrasının (d) bendinde ise branş nöbeti,
“Birden fazla
genel cerrahi, iç hastalıkları klinikleri ve kadın hastalıkları ve
doğum kliniği
bulunan yataklı tedavi kurumlarında uzman ve klinik adedi göz önüne
alınarak acil hizmet için kliniklere bütün personeliyle birlikte branş nöbeti tutturulabilir. Gerek görülürse ve uzman
adedi yeterli bulunduğu takdirde acil vakası bulunan dallardan birer
uzman, yoksa kıdemli uzmanlık eğitimi görenler de bu ekibe eklenebilir
veya davet edilebilir. Branş nöbetini üstlenen klinikler, gece nöbetini
ifa edecek tabip ve personel ekiplerini düzenleyerek gereği yapılmak
üzere baştabipliğe verirler. Bu kliniklere gereğinde başka hizmetlerden
personel takviyesi yapılabilir. Branş nöbetlerini üstlenen klinikler o
dalın acillerinin yatarak tedavi hizmetlerini de ifa ederler ve bu
klinik personeline başkaca nöbet hizmetleri verilmez.”
Şeklinde açıklanmıştır. Görüldüğü üzere branş nöbeti tutulacak uzmanlık
dalları arasında Dermotoloji uzmanlık dalı sayılmamıştır.
Acil branş nöbetine ilişkin düzenlemeler içeren Yataklı Sağlık Tesislerinde
Acil Servis Hizmetlerinin Uygulama Usul Ve Esasları Hakkında Tebliğ’in
12.maddesinin 4.fıkrasında,
“Müstakil acil branş nöbetleri, öncelikle iç hastalıkları, genel
cerrahi, kadın hastalıkları ve doğum, çocuk sağlığı ve
hastalıkları, beyin cerrahi ile ortopedi ve travmatoloji,
kardiyoloji, nöroloji, anestezi ve reanimasyon branşlarında
düzenlenir.
Bu branşlarla birlikte, ilave olarak, hasta yoğunluğuna göre uzman tabip
sayısı yeterli olan klinisyen branşlarda müstakil acil branş nöbeti
düzenlenebilir.
ACİL UZMAN TABİP NÖBETİ GEREKTİRMEYEN
fizik tedavi ve rehabilitasyon, cildiye gibi klinik branşlar ile
biyokimya ve patoloji gibi diğer branşlardaki klinisyen olmayan uzman
tabipler idari uzman tabip nöbetine dahil edilir
.”Denilmektedir. Tebliğ hükmünde açıkça Dermatoloji Acil uzman tabip nöbeti
gerektirmeyenbir uzmanlık dalı alarak belirtilmiş ve Dermatoloji
uzmanlarının yalnızca idari uzman tabip nöbetine dahil edilebileceği
düzenlenmiştir.
Dermotoloji uzmanlık dalının özelliği ve Yataklı Sağlık Tesislerinde Acil
Servis Hizmetlerinin Uygulama Usul Ve Esasları Hakkında Tebliğ’in 12.
Maddesinin 4. Fıkrasında geçen '...
ACİL UZMAN TABİP NÖBETİ GEREKTİRMEYEN
fizik tedavi ve rehabilitasyon, cildiye gibi klinik branşlar ile
biyokimya ve patoloji gibi diğer branşlardaki klinisyen olmayan uzman
tabipler idari uzman tabip nöbetine dahil edilir
.” İfadesi göz önüne alındığında bu uzmanlık dalında acil branş nöbeti
düzenlenmesinin hukuka uygunluk taşımadığı kanısındayız.
Yine acil branş nöbeti tutmaya zorlanan Dermatoloji uzman hekimleri, bu
nöbete dahil edildikleri tarihten itibaren 60 gün geçmiş ise idareye
başvurarak bir sonraki ay acil nöbetine dahil edilmemeleri için gereken
işlemlerin yapılmasını talep edebileceklerdir. Bu talebe olumsuz yanıt
verilir ise 60 gün içerisinde idari yargıda dava açılabilecektir. Talep 60
gün içinde yanıtlanmaz ya da listede hekimin ismine yer verilir ise yine 60
gün içerisinde dava açma hakları bulunmaktadır.
Dermatoloji uzmanları acil branş havuz nöbeti tutmak zorunda mıdır?
Sağlık hizmetlerinde uygulanan nöbet esaslarını düzenleyen Yataklı Tedavi
Kurumları İşletme Yönetmeliği'nde ya da Acil Sağlık Hizmetleri
Yönetmeliği’nde havuz nöbeti adı altında bir nöbet türü düzenlenmemiştir.
Bu konudaki tek düzenleme Yataklı Sağlık Tesislerinde Acil Servis
Hizmetlerinin Uygulama Usul Ve Esasları Hakkında Tebliğ'de yer almaktadır.
Tebliğ'in 'Acil servis nöbetleri' başlıklı 12. maddenin7.
fıkrasında'U
zman tabip sayısının yetersiz olması ve her bir branş için müstakil
acil branş nöbeti düzenlenememesi hâlinde, sağlık tesisi bünyesindeki
mevcut klinisyen uzman tabipler arasında dahili branş acil havuz nöbeti
ve cerrahi branş acil havuz nöbeti düzenlenir. Dahili ve cerrahi branş
acil havuz nöbeti düzenlenebilmesi için; tüm dahili ve cerrahi
klinisyen branşların her ikisinde de toplam 6 (altı) ve üzeri sayıda uzman tabip bulunması gerekir.'
hükmüne yer verilmiştir.
Maddeden de anlaşılacağı üzere havuz nöbeti de esasen özünde bir acil
servis nöbeti türüdür. Bu nöbette her branş için müstakil acil branş nöbeti
düzenlenmemekte olup, bunun yerine dahili branş ve cerrahi branş olmak
üzere iki grubu temsilen bir nöbetçi hekim belirlenmektedir.
Ancak bu nöbet türünün uygulanabilmesi için;
- Uzman tabip sayısının yetersiz olması,
- Her bir branş için müstakil acil branş nöbeti düzenlenememesi,
- Ve dahili ve cerrahi klinisyen branşların her ikisinde de toplam 6 (altı) ve üzeri sayıda uzman tabip bulunması gerekmektedir.
Mavi Kod Nöbetinin Hukuksal Dayanağı Nedir? Dermatoloji Uzmanları Bu Nöbeti Tutmak Zorunda Mıdır?
Mavi kod uygulaması ilk olarak, 29 Nisan 2009 tarih ve 27214 sayılı Resmi
Gazete'de yayımlanan Sağlık Bakanlığınca yayımlanan Sağlık Kurum Ve
Kuruluşlarında Hasta Ve Çalışan Güvenliğini Sağlanması Ve Korunmasına
İlişkin Usul ve Esaslar Hakkında Tebliğ hükümleri ile getirilmiş bir
uygulamadır. Tebliğ'in 16. Maddede, temel yaşam fonksiyonları (solunum,
dolaşım) risk altında olan veya durmuş bulunan bireylere gerekli
müdahalelerin yani CardioPulmonerResusitasyon (CPR)’ un yapılabilmesi için
“mavi kod” uygulamasının gerçekleştirileceği, bu amaçla tabip, hemşire,
anestezi teknisyeni, hizmetli ve güvenlik görevlisinden oluşan bir ekip
kurulacağı, mavi kod hizmetinin mesai içi ve mesai sonrası olmak üzere iki
ekip tarafından yerine getirileceği, mesai saatlerinde anestezi,
kardiyoloji, nöroloji, göğüs hastalıkları, dâhiliye, genel cerrahi
uzmanlarından biri veya bu branşların bulunmadığı yerlerde, idare
tarafından görevlendirilen bir hekimin ekip lideri olarak görev yapacağı
düzenlenmiştir.
Ancak hasta ve çalışan güvenliğine yönelik önlemler daha sonra 06 Nisan
2011 gün ve 27897 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe giren Hasta ve Çalışan Güvenliğinin Sağlanmasına Dair Yönetmelik ile
düzenlenmiş ve aynı konudaki tebliğ yürürlükten kaldırılmıştır. Bu
Yönetmelik'te konuya ilişkin ayrıntılı bir düzenleme yapılmamış ve sadece
sağlık kuruluşlarında mavi kod uygulamasının yapılması gerektiği
belirtilmekle yetinilmiştir. Daha sonra bu Yönetmelik de06.08.2013 tarihli
ve 28730 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan Sağlık Hizmeti Kalitesinin
Geliştirilmesi Ve Değerlendirilmesine Dair Yönetmelik ile yürürlükten
kaldırılmış ve yeni yönetmelikte mavi kod uygulamasına yönelik bir
düzenlemeye yer verilmemiştir.
Ancak halen bazı kurumlarda bu nöbet türünün uygulandığı bilinmekte olup,
nitelik itibariyle bir acil sağlık hizmeti niteliğinde olan mavi kod
uygulamasının acil tıp uzmanlarının ya da bu konuda özel eğitim almış
sertifikalı hekimlerinin görevlendirilmesinin, Dermatoloji gibi diğer
branşların ise bu uygulamaya konsültan hekim olarak gerektiğinde dahil
edilmesinin uygun olacağı düşünülmektedir.
Diod lazer cihazları tıbbi cihaz kapsamında mıdır? Hekim dışında kişiler kullanabilir mi ?
Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu’nun 1.7.2016 tarihli Diod Lazerler
hakkındaki görüşünde “
Avrupa Parlamentosu tarafından medikal cihaz ve in-vitro tanı cihazları
için yapılacak yeni düzenlemede, 90/385/EEC (AIMDD) ve 93/42/EEC (MDD)
Direktiflerinin birleştirilmesi öngörülmüştür. Mevcut Tıbbı Cihaz
Yönetmeliği`nde kapsam dışı olarak kabul edilen bazı ürünlerin (ör:
düzeltici olmayan kontakt lensler, estetik amaçlı implantlar, dermal
dolgular, liposuction ekipmanlar, insan vücudu üzerinde kullanım amaçlı
invaziv lazer ekipmanı, yoğun atımlı hafif ekipman)
yeniden düzenlenmesi planlanan Tıbbi Cihaz Yönetmeliği`nde, tıbbi
cihaz olarak değerlendirilmesi üzerine çalışmalarına devam edildiği
bilinmektedir. Bahsi geçen yeni düzenlemenin 2016 yılı sonuna kadar
Avrupa Parlamentosunda kabul edilmesi beklenmektedir. Sonuç olarak AB
tarafından çalışmaları devam eden mevzuat yürürlüğe girene kadar
yürürlükte olan mevzuat çerçevesinde değerlendirme yapılması
zorunluluğundan dolayı,
üreticisi tarafından özellikle bir hastalığın teşhis veya
tedavisinde kullanımı öngörülmeyen, sadece epilasyon/depilasyon
amacıyla üretilen, kozmetik amaçlı olarak güzellik merkezleri ve
benzeri yerlerde yine bu amaç için kullanılan cihazların Tıbbi
Cihaz Yönetmelikleri kapsamında değerlendirilemeyeceği hususunda
karar verilmiştir
. Bu doğrultuda üretici tarafından özellikle bir hastalığın teşhis ve
tedavisinde kullanımı öngörülmeyen ve sadece epilasyon/depilasyon
amaçlı üretilen DiodLaser Cihazlarının Tıbbi Cihaz Yönetmelikleri
kapsamında değerlendirilemeyeceği
” belirtilmiştir.
Yapılan incelemede görüş yazısında değinilen Avrupa Parlamentosu’nun
çalışmalarının tamamlanmadığı görülmüştür. Bununla birlikte söz konusu
cihazı satan kimi firmaların yayınladığı sertifikalar incelendiğinde Tıbbi
Cihazlara ilişkin 93/42/EEC direktif kapsamında cihazların
sertifikalandırıldığı görülmektedir.
Söz konusu cihazların tıbbi cihaz kapsamında olduğu düşünüldüğünde, tıbbi
cihaz ile yapılacak müdahaleler “tıbbi” nitelikte olduğundan, kişilerin
vücut bütünlüğüne müdahale içerdiğinden 1219 sayılı Yasa’nın 1. maddesi
uyarınca hasta tedavi etme yetkisi yalnızca hekimlere verildiğinden söz
konusu cihazın hekim dışında kişilerce kullanılamayacağı düşünülmektedir.
Anılan cihazların tıbbi cihaz olmadığına ilişkin Türkiye İlaç ve Tıbbi
Cihaz Kurumu yazısı da hekim olmayan kişilere söz konusu cihazla uygulama
yapma olanağı tanımamaktadır. Çünkü Derneğimiz tarafından IPL cihazlarının
hekim olmayan kişilerce kullanılmasına yönelik açılan davalarda Danıştay
tarafından yalnızca kullanılan cihazın tıbbi cihaz olup olmaması üzerinden
değil bu cihazın tıbbi açıdan kim tarafından kullanılmasının gerektiği
konusunda uzman görüşüne bakılmıştır. Türkiye İlaç ve Tıbbi Cihaz Kurumu
yazısında herhangi bir kullanıcı belirtilmediği gibi bu yazının yanlış
anlaşılmalara neden olduğundan bahisle yapılan başvuru üzerine verilen
yanıtta da kullanıcılara yönelik bir değerlendirme yapılmadığının altı
çizilmiştir.
Bilimsel çalışmalarda da diod lazerlerin, estetik ve kozmetik dermatolojide
çok uzun sürelerdir öncelikle epilasyon başta olmak üzere birçok deri
hastalığında kullanıldığı, lazer epilasyon dışında kullanım alanları
dermatolojik hastalıklar ve kozmetik uygulamalar olacağı için bu işlemlerin
uzman hekim kontrolünde yapılması tıbbi gereklilik olması yanında
oluşabilecek komplikasyonların kontrol ve tedavileri için de zorunlu olduğu
ve bu cihazlar ile yapılan bu işlemlerin tıbbi işlemler olduğu
belirtilmiştir.
Sonuç olarak söz konusu cihazlar ile yapılan işlemler tıbbi müdahale
niteliğinde olduğundan yalnızca hekimler tarafından kullanılmalıdır.
Bu soruya ilişkin açıklamalarımıza geçmeden, uzun bir sürece dayanan bu
sorunla ilgili Sağlık Bakanlığı uygulamalarına ve alınan yargı kararlarına
değinmekte yarar görüyoruz.İlk olarak Sağlık Bakanlığı tarafından
yayımlanan 31.12.2008 gün ve 49395 sayılı Genelge'de de yer verilmiştir.
Genelgede sadece epilasyon amacıyla kullanılan IPL cihazlarının bulunduğu
ileri sürülerek güzellik uzmanlarının eğitim almak koşuluyla anılan
cihazlar ile foto epilasyon uygulamalarını yapabilecekleri belirtilmiştir.
Derneğimiz tarafından söz konusu Genelgenin iptali istemiyle açılan davada
Danıştay 15. Dairesi E.2013/2787, K.2013/10563 sayılı kararla işlemin
iptaline karar vermiştir. Kararın gerekçesinde; “
IPL cihazlarının klasik anlamdaki epilasyon cihazı gibi üretilip
üretilemediği, bu nitelikte üretilen cihazın Tıbbi Cihaz Yönetmeliği
kapsamı dışında kalıp kalmayacağı,cihazın yoğunlaştırılmış ışık
enerjisi vermesi nedeniyle konunun uzmanı doktor tarafından
kullanılmasının zorunluluk arz edip etmeyeceği, bu cihazların uzman
doktorlar dışındaki diğer kişiler tarafından kullanılmasının sağlık
açısından bir tehdit oluşturup oluşturmayacağı, bu cihazlarla yapılan
işlemlerin tıbbi müdahale olup olmadığı hususlarının tıbben ve bilimsel
olarak belirlenmesi gerektiği açıktır. ...cihazın niteliği de
araştırılmak suretiyle uzman hekim olmayan kişilerce kullanılmasının tıbben ve bilimsel olarak sakıncalı olup olmadığı
belirlenmeden yeterli araştırma ve inceleme yapılmadan yürürlüğe
konulmasının
” hukuka aykırı olduğu ifade edilmiştir.Söz konusu karar İdari Dava
Daireleri Kurulu tarafından da onanmıştır.
Danıştay 15. Dairesi’nin yukarıda değinilen kararındaki hukuka aykırılıklar
giderilmeksizin 06.12.2012 gün ve 28489 sayılı Resmi Gazete'de yayımlanan
İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte Değişiklik
Yapılmasına Dair Yönetmelik yayımlanarak aynı içerikteki düzenlemeler
yeniden kurallaştırılmıştır. Bu Yönetmelik değişikliği ile yine güzellik
salonlarında güzellik uzmanlarınca IPL cihazı ile işlem yapma yetkisi
tanınmış, foto epilasyon işlemini gerçekleştirecek güzellik uzmanlarının
ise Milli Eğitim Bakanlığına bağlı veya bu Bakanlığın yetkilendirdiği okul
veya kurslardan transkriptli foto epilasyon diploması veya kurs bitirme
belgesine sahip olmaları gerektiği belirtilmiş, cihazların teknik
özelliklerinin il sağlık müdürlüklerine bildirileceği, Müdürlük tarafından
da her yılın Aralık ayında cihazların denetleneceği düzenlenmiştir.
Anılan Yönetmelik değişikliğine karşı da Derneğimiz tarafından yargı yoluna
başvurulmuştur. Danıştay 17. Dairesi’nin E.2015/12196, K.2016/440 sayılı ve
28.1.2016 günlü kararıyla işlemin iptaline karar verilmiştir. Kararın
gerekçesinde; “
IPL cihazlarının tedavi amaçlı üretilenleri ile epilasyon amaçlı
üretilenleri arasında teknik özellik yönünden bir fark olmadığının
tespit edilmesi;
söz konusu cihazlarla yapılacak uygulamaların yara, yanık gibi kalıcı
komplikasyonlara sebep olabileceği ve sorumluluğun hekimlerce
üstlenilmesini haklı kılacak bilimsel görüşler karşısında; yalnız
hekimlerce tanı ve tedavi hizmetlerinde kullanılması söz konusu olan
IPL cihazlarıyla bu konuda yeterliliği şüpheli olan güzellik
uzmanlarına yetki tanınmasına ilişkin düzenlemede hukuka uyarlık
görülmemiştir
” denilmiştir.Davalı idarelerin bu karara karşı yaptığı temyiz istemi de
İdari Dava Daireleri Kurulu tarafından reddedilerek karar onanmıştır.
Ancak Anayasa’nın 138. maddesi ile 2577 sayılı Yasa’nın 28. maddesinde
düzenlenen yargı kararlarına uyma ve kararları uygulama zorunluluğu olan
Sağlık Bakanlığı bu kez 30.3.2017 gün ve 30023 sayılı Resmi Gazete'de
yayımlanan İşyeri Açma ve Çalışma Ruhsatlarına İlişkin Yönetmelikte
Değişiklik Yapılmasına Dair Yönetmeliğin 1 ve 2. Maddeleri ile güzellik
salonlarında foto epilasyon cihazları (IPL – Intensepulsedlight)
bulundurulmasına, kullanılmasına ve böylece insan vücuduna güzellik
uzmanları tarafından tıbbi müdahale niteliğinde olan müdahaleleri
yapmalarına olanak sağlamıştır.
Bu Yönetmelik'in ilgili hükümlerine de Derneğimizce 29.5.2017 tarihinde
dava açılmış olup, başlangıç aşamasında olan davada henüz bir gelişme
olmamıştır. Ancak daha önceki yıllarda Danıştay tarafından verilen kararlar
göz önüne alındığında güzellik salonlarında foto epilasyon cihazları (IPL –
Intensepulsedlight) bulundurulmasının ve kullanılmasının alana ilişkin
mevzuata, Yargı kararlarına ve bilimsel gereklere açıkça aykırı olduğu
açıktır. Davadaki gelişmelerle ilgili üyelerimiz bilgilendirilecektir.
Botox ve Dolgu işlemleri, Dermatoloji ve Plastik Rekonstrüktif ve Estetik
Cerrahi Uzmanları tarafından ancak ve ancak uzmanlık eğitimi sonucu
yapılabilen girişimsel tıbbi işlemlerdir. Yüz, vücut derisi ve doku
üzerinde yapılan girişimsel işlemlerden tıbbi olarak kabul görenlerin
öncelikle zarar vermeme ve yararlı olma ilkesi uyarınca alana ilişkin
mevzuatta öngörülen eğitimi alan yetkili kişiler tarafından yapılması
zorunludur.
Anayasanın 17. Maddesi uyarınca kişilerin vücut bütünlüğüne müdahale hukuka
aykırı olup hukuka uygunluk hallerinin sayıldığı sınırlı nedenlerden biri
de tıbbi nedenlerdir. Tıbbi nedenlerle de olsa vücut bütünlüğüne yönelik
müdahalenin kapsam ve sınırları ile bu müdahaleyi yapmaya yetkili kişilerin
kim olduğu 1219 sayılı Tababet ve ŞuabatıSan'atlarının Tarzı İcrasına Dair
Kanun ve ona bağlı mevzuatta düzenlenmiştir.
Anılan Kanunun 1. ve 2. maddelerine göre, Türkiye Cumhuriyeti’nde tıbbi
uygulamada bulunabilmek ve her hangi surette olursa olsun hasta tedavi
edebilmek için, Tıp Fakültesi diplomasına sahip olmak gerekmektedir. Tıbbın
daha özel bir uzmanlık bilgisini gerektiren alanlarında faaliyet
gösterebilmek ve bir tıpta uzmanlık alanında uzman unvanını kullanabilmek
için ise, Yasa’nın 8. maddesine göre, yöntemine uygun olarak alınmış bir
tıpta uzmanlık belgesinin varlığı ön şarttır. Yasanın 10. Maddesine göre 8.
Madde sözü edilen uzmanlık belgesini yine kanunda öngörülen yönteme göre
gerekli eğitimi görerek almamış olan hekimlerin alandaki uzmanlık
yetkilerini, unvanlarını veya gerçeğe uygun olmayan herhangi bir sıfatı
herhangi bir şekil ve surette ilan etmeleri yasaklanmıştır. Aynı kanunun
26. Maddesi uyarınca 1219 sayılı yasanın düzenlemelerine uygun olarak sanat
icrası yetkisi olmayan hekimin sanat icra etmesi yasaklanmıştır. Yine aynı
Kanunun 27. Maddesinde 10. Maddede belirtilen uzmanlık eğitimi almadığı
halde uzmanlık yetkisi veya unvan ile ya da gerçeğe uygun olmayan unvanları
kullanan hekimlerin para cezası ile cezalandırılacağı düzenlenmiştir.
1219 Sayılı Kanunun Ek 14. Maddesinde Kanunun Ek-1 sayılı çizelgesinde
tıpta uzmanlık dallarının Ek-3 sayılı çizelgesinde yan dal uzmanlık
alanlarının düzenlendiği, uzmanlık dallarının eğitim müfredatları ve bu
müfredatlara göre uzmanlık dallarının temel uygulama alanları ile görev ve
yetkilerinin çerçevesi Tıpta Uzmanlık Kurulunca belirleneceği hüküm altına
alınmıştır.
Dolgu ve botox işlemlerinin insanlara uygulanması bir tıbbi girişimdir.
Tıpta Uzmanlık alanları kapsamındaki bir “eğitimin” söz konusu şirket
tarafından verilmesinin olanaklı olmaması bir yana “uygulamalı eğitim” aynı
zamanda bir sağlık hizmetidir. Böylesi eğitimler ancak sağlık alanında
eğitim ve araştırma yapma ve bu kapsamda uygulamalı sağlık hizmeti verme
ruhsatı almış yerlerde verilebilir. Bu durumda 18 Ocak 2014 günü
yayımlanarak yürürlüğe giren 6514 sayılı Yasa’nın 46. Maddesi ile 3359
sayılı Temel Sağlık Hizmetleri Yasasının 11. Maddesinin ikinci fıkrasında
düzenlenen
“ruhsatsız olarak sağlık hizmeti sunan veya yetkisiz kişilerce sağlık
hizmeti verdirenler bir yıldan üç yıla kadar hapis ve yirmi bin güne
kadar adli para cezası ile cezalandırılır
” hükmünde belirtilen suç da işlenmiş olmaktadır.
Bu nedenlerle;
Hekim olmadığı halde söz konusu uygulamaları yapan ya da alanda sözde
eğitim verenleri;
faaliyette bulundukları İl/İlçe Sağlık Müdürlüklerine şikayet
edebilirsiniz. Bu davranışlar aynı zamanda 3359 sayılı Temel Sağlık
Hizmetleri Yasasının 11. Maddesinin ikinci fıkrası uyarınca ruhsatsız
sağlık hizmeti verme suçunu oluşturduğundan haklarında Cumhuriyet
Savcılıklarına suç duyurusunda bulunulması da mümkündür.
Hekim olan ancak
Dermatoloji ve Plastik Rekonstrüktif ve Estetik Cerrahi Uzmanları
olmayan uygulayıcı ya da sözde eğiticiler hakkında da
;İl/İlçe Sağlık Müdürlüklerine ve ayrıca hekimin kayıtlı bulunduğu İl Tabip
Odasına şikayette bulunulması mümkündür.
Derneğimizce de üyelerden gelen ihbarlar ve araştırmalarımız sonucu
ulaşılan usulsüz uygulama ve eğitimler hakkında gerekli hukuksal
girişimlerde bulunulmakta ve olumlu sonuçlar alınmaktadır.
Bilindiği üzere 2010 yılında hekimlerin muayenehanede yapabilecekleri
işlemler Ayakta Teşhis Ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında
Yönetmeliğe eklenen Ek-13 sayılı liste ile sayma yoluyla belirlenmiştir. Bu
listenin iptali istemiyle TTB, Derneğimiz ve başka tıpta uzmanlık
dernekleri tarafından davalar açılmıştır. Açılan her üç davada da Danıştay
10. Dairesi tarafından Ek-13 sayılı listenin iptaline karar verilmiştir.
Söz konusu karar Sağlık Bakanlığı tarafından temyiz edilmiş, TTB ve bir
tıpta uzmanlık derneği tarafından açılan davalarda İdari Dava Daireleri
tarafından bozma kararı verilmiştir. Bozma kararının gerekçesinde; “
Tıpta Uzmanlık Kurulu’ndan görüş alınmamış olmasının, dava konusu
düzenlemeyi hukuka aykırı hale getirmeyeceğini, bilimsel görüşün
alınması amacıyla komisyon oluşturulduğu, komisyondan alınan kararlar
üzerine dava konusu düzenlemenin yapıldığının anlaşıldığını belirterek,
idare tarafından oluşturulan komisyonun niteliği ve komisyon tarafından
alınan kararlar da dikkate alınarak tıbbi işlemler listesi ve ilgili
düzenlemeler yönünden yeniden karar verilmesi gerektiği
“ belirtilmiştir. (İlgili karar için tıklayınız-1)
Bununla birlikte Derneğimiz tarafından açılan davada verilen iptal kararı
yönünden temyiz incelemesi İdari Dava Daireleri Kurulu’nun E.2014/5785
sayılı dosyasında kayıtlı olarak sürmektedir. Bu anlamıyla halen Ek-13
sayılı çizelge hakkında verilmiş bir iptal kararı söz konusudur. (İlgili
karar için tıklayınız-2)
Ayrıca İdari Dava Daireleri Kurulu’nun bozma kararı da doğrudan Ek-13
sayılı çizelgenin uygulanması sonucunu doğurmayacaktır. Zira bozma
kararında uyuşmazlığın esasına ilişkin bir değerlendirilme yapılmayıp usulü
eksikliklerin tespit edildiği hallerde bozma kararı işlemin hukuka
uygunluğuna kanıt olamayacaktır. Nitekim Danıştay kararlarında da bozma
kararının bazı araştırma, inceleme ve değerlendirmelerin noksan yapıldığı
gerekçesine dayanması halinde uyuşmazlığın esasına ilişkin Danıştay’ın
görüşü olarak kabul edilemeyeceği belirtilmiştir. [2]
Ancak Sağlık Bakanlığı tarafından söz konusu karar Ek-13 sayılı listenin
yürürlüğe girdiği şeklinde yorumlanmakta ve İl Sağlık Müdürlükleri
tarafından yapılan denetimlerde Ek-13 sayılı listede yer almadığı
gerekçesiyle lazer cihazı bulunduran, dolgu-botoks yapan meslektaşlarımıza
idari yaptırımlar uygulanmış/uygulanmakla tehdit edilmiştir.
İdari yaptırım uygulanan meslektaşlarımız tarafından açılan davalarda,
mahkemeler tarafından
Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında
Yönetmelik’in Geçici 4. maddesi gerekçe gösterilmek suretiyle anılan
Yönetmelik değişikliğinden önce mevcut olan muayenehanelerin söz konusu
faaliyetleri yapma hakkı tanınmayacağı şeklinde yorum yapılmak
suretiyle işlem tesis edilmiş ise de anılan mevzuat hükümlerinden
15.2.2008 tarih ve 26788 sayılı Resmi Gazete’de yayımlanarak yürürlüğe
giren Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık Kuruluşları Hakkında
Yönetmelik’in değişikliğinden önce faaliyette bulunan muayenehanelere
ilişkin herhangi bir sınırlamaya gidilmediği görülmüştür. Yukarıda
anılan mevzuat hükümlerindengüzellik ve estetik amaçlı iş ve işlemlerin
“estetik” veya bu anlama gelecek herhangi bir ibare kullanılmaksızın
tıp mesleğini icra yetkisi sahasına göre tabip veya uzman tabiplerin
tıbbi uygulama faaliyetinde bulunan muayenehanede barındırılabilecek
tıbbi cihazların Ayakta Teşhis ve Tedavi Yapılan Özel Sağlık
Kuruluşları Hakkında Yönetmeliğin Geçici 4. Maddesi gerekçe gösterilmek
suretiyle muayenehaneden çıkarılması ile aynı yönetmeliğe aykırı
faaliyette bulunulduğundan bahisle muayenehanenin üç gün süre ile
faaliyetten menine ilişkin işlemde hukuka uyarlık bulunmadığı
” gerekçesiyle işlemler iptal edilmiş, bu kararlara karşı yapılan istinaf
başvuruları da reddedilmiştir. (İlgili karar için tıklayınız -3)
Nitekim sonrasında Sağlık Bakanlığı’nın görüşü doğrultusunda Ankara
Valiliği İl Sağlık Müdürlüğü tarafından gönderilen yazıda, hekimlerin
muayenehanelerinde tıbbi işlemleri gerçekleştirmek üzere lazer cihazı
bulundurabileceği belirtilmiştir. (İlgili yazı için tıklayınız-4)
Yine Sağlık Bakanlığı’nın 19.10.2015 tarih ve 3674 sayılı Genelgesindedolgu
ve botoksişlemlerine Deri ve Zührevi Hastalıklar ile PREC çekirdek eğitim
müfredatında yer verildiği, bu işlemleri yapabilmek için bu dallarda
uzmanlık eğitimi görmek gerektiği belirtilmiştir. (İlgili yazı için
tıklayınız-5) Uygulamada hekimlerin bu işlemleri yapabilecekleri ancak
muayenehanelerinde gerçekleştiremeyecekleri ileri sürülmektedir.
Yukarıdaki açıklamalar ve yargı kararları ışığından, bilimsel çalışmalar
uyarınca hekimlerin muayenehanesinde söz konusu işlemleri yapmasının önünde
engel olmadığı düşünülmektedir.
Ayrıca Sağlık Bakanlığı’na yaptığımız başvuru üzerine Bakanlık tarafından
da çalışmaların sürdüğü ifade edilmiştir.
[2] Danıştay 3. Daire, E. 2008/2633, K. 2010/2177, K.T. 17.6.2010.